Aman deyim!
Başlığı ciddiye filan almayın sakın!
Sadece keyfim yerinde, kızımın sınavı bitti gitti, okul bitmediyse bile bundan sonrası eğlence.
Yağmur yağdı da serin serin!
Eh, dahası? Çook şükür!
Ben de kolları sıvayıp, bir ekmek yapayım diye mutfağa girdim.
Söke Un'un, ruşeymli unundan ekmek yapmamıştım, son birkaç seferdir. Bizim evin en sevilen ekmekleri, ruşeymli unla yaptıklarım.
Sağda gördüğünüz karton kutudan iki tane yarım kg.luk torba çıkıyor. Genellikle her seferinde bir torbadan ekmek yaparım.
Bu defa, ikisini de yoğurma kabına boca ettim.
Üstüne 1,5 kap süt (1 kap yaklaşık 220 ml. kadar, bir su bardağından az fazla) ve 1,5 kap ılık su ekledim.
Karton kutudan çıkan mayayı, deniz tuzunu ve göz kararı harnup pekmezini (bu da dört yemek kaşığı kadar!) de katınca, iş tümünü yoğurup, hamur etmeye kaldı.
Sonra, hamuru ılık fırında ağzı kapalı olarak koydum ve ben Ekmekçikız'a sınav gününü hikaye ederken, o kabardı.
Yuvarlak cam tepsiyi yağladım ve avuç içi kadar beş parçasını aralıklı olarak yerleştirdim. Kalan hamuru da yine yağlanmış ekmek kalıbına aktardım.
Biraz daha kabarsınlar diye bekleyip, önce yuvarlak ekmekcikleri yarım saat kadar 180 derecede pişirdim.
Ardından, keskin bıçakla boydan boya bir çizik attığım kalıptaki hamuru fırına verdim. O da, aynı derecede ve sürede pişti. Ilıyana dek tel üzerinde beklettim.
Bu arada itiraf ediyorum, sandviçlerin bir tanesini "azıcık ucundan..." diye başlayıp yedim bitirdim. Güya, önce niyetim "akşamüstü kahvaltısı olur", idi. Zeytin, peynir, kaymak, bal derken, akşamüstü kahvaltısından çıktı iş, oldu sana akşam yemeği!
N'apalım!
Kaç gündür sınav geçsin diye beklerken, telleme peyniri gibi olmuştu sinirler.
Bu iri öğün serotonin yerine geçti, artık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder